23 Mart 2024 Cumartesi
Konuşurken "ıı", "ee" Gibi Dolgu Kelimeler Neden Kullanılır?
7 Şubat 2024 Çarşamba
Küçük Mutluluklar: Günlük Hayatımızda Kıymetli Anlar
25 Ocak 2024 Perşembe
Yapay Zeka öğreniyor bakalım mantık yürütebilecek mi?
9 Ocak 2024 Salı
Nutrigenomik
5 Aralık 2023 Salı
Gmail Hesabınız Silinme Tehlikesi Altında
30 Kasım 2023 Perşembe
Unutmak mı daha zor Hatırlamak mı?
University of Texas araştırmacıları tarafından görüntüleme teknikleri kullanılarak yürütülen bir araştırmada, bir unsuru unutmayı istemek veya unutmaya çalışmanın, hatırlamaya çalışmaktan çok daha fazla mental efor gerektirdiği ortaya kondu. Journal of Neuroscience’ta yayımlanan araştırma sonucuna göre, istenmeyen bir anıyı veya tecrübeyi unutmak için çok daha yüksek dikkatin odaklanması gerekiyor. Ortaya çıkan bu veri, daha önce gerçekleştirilen isteyerek unutma veya niyetli unutma araştırmalarının da sonuçlarını doğruluyor. Buna göre, bir anının tekrar gün yüzüne çıkarılması ve hatırlanmasının engellenmesi veya istenmeyen bir anıdan dikkatin uzaklaştırılması için o hatıranın ya da hafızamızın üzerine verilen dikkatin azaltılması gerekiyor. Daha önceki çalışmalarda elde edilen bu işlevsel süreç hakkındaki bilgiler, mevcut araştırmada da görüntüleme tekniklerinden alınan veriler ile geliştirildi ve modellenebilir bir hale geldi. Aynı üniversiteden Jarrod Lewis-Peacock’a göre, uyumsuz ve doğru olmayan bir takım tepkileri tetikleyen anılarımızı silmek isteyebiliriz ve on yıllardır süren araştırmalar bir şeyi isteyerek unutmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Ancak beynimizin bu süreci nasıl işlettiği halen bir araştırma konusu. Ne zaman hatıraların nasıl zayıflatıldığını daha iyi öğrenirsek ve bunu kontrol etmenin bir yolunu keşfedersek o zaman insanlara travmatik hatıralarından kurtulmaları için terapi ve tedavi yöntemleri geliştirilebilir. Anılarımız dinamik yapılara sahip, durağan ve belirli bir yerde sabit olmayan beyin bağlantılarıdır ve beyinde belirli sıklıklarla tekrar edilen, her tekrarda modifiye edilen ve tecrübelere göre yeniden organize edilen yapılardır. Büyük bir çoğunluğu uykuda otomatik bir şekilde olmak üzere, beynimiz sürekli bir şeyleri unutup, hatırlamaktadır. Ancak iş bilerek ve isteyerek unutmaya gelince çoğu zaman bu hatıraları daha çok hatırlamamıza sebep olan şeyler yaptığımızı hissederiz. Daha önceki araştırmalarda bu durumun nasıl gerçekleştiğini anlamak için prefrontal korteks ve uzun süreli işler belleğinden sorumlu hipokampus gibi hafıza ile ilişkili bölgelere odaklanan bilim insanları; Bu son araştırmada ise duyusal ve algısal bölgelerde bulunan ventral temporal korteks yapısına odaklanarak bir çalışma sergilediler. Dikkatin kaynağına değil bu dikkatin beyinde yarattığı yan etkilere baktıklarını belirten araştırmacılar, ventral temporal kortekste, karmaşık görsel bir uyarıcının hafıza yansımalarının yarattığı aktivite kalıplarını inceledi. Bu beyin aktivitesi kalıplarını görüntüleme teknikleri ile izleyen bilim insanları, gönüllü katılımcılara sahneler ve yüzler izleterek ya hatırlamalarını ya da unutmalarını istedi. Araştırma öncelikle, insanların isteyerek unutma yeteneklerinin olduğunu ancak gerçekten başarılı bir niyetli unutma aktivitesi beynin duyusal ve algısal bölgelerinde, hatırlamak için olandan daha fazla ancak ölçülü bir beyin gücü ve efor gerektiriyor. Burada gereken beyin gücünün ortalama ve ölçülü olması çok önemli çünkü fazlası hafızayı güçlendirecek çok azı da asla modifiye etmeye yetmeyecektir. Aynı üniversiteden ve araştırmanın yazarlarından Dr. Tracy Wang’a göre, aslında unutmaya niyetlenmek hafızanın aktive edilmesine ve anının hatırlanmasına sebep oluyor ancak bu doğru yerin uyarılıp ölçülü seviyede aktive edilirse, takip eden süreçte bu anının unutulması sağlanabiliyor. Yine çalışmada insanların sahneleri, yüzlerden daha kolay unutabildiği tespit edildi. Çünkü yüzler çok daha fazla duygusal bilgi içeriyor olabilir. Çalışmanın tekrar tekrar gerçekleştirilmesi gerektiğini ve bu süreçlerin beyinde nasıl mekanizmaları işleme soktuğunun anlaşılması için başka çalışmaların da yapılması gerektiğini belirten araştırmacılar, yakın bir gelecekte kontrollü unutmanın veya unutmaya dikkat vermenin bir terapi yöntemi olabileceğini öne sürüyor.
28 Kasım 2023 Salı
Göbekli Tepe
Tarihin en eski kült yapılar topluluğu olarak bilinen Göbekli Tepe, Şanlıurfa’nın Örencik Köy’ü yakınlarında yer alıyor. Göbekli Tepe’de yapılan arkeolojik kazılarda, 20’ye yakın tapınak tespit edilmiş ancak bugüne kadar bu tapınaklardan sadece 6 tanesi bulunabilmiştir. Ayrıca, bölgenin yerleşim yeri olarak değil, tamamen ibadet amacıyla inşa edildiği ortaya çıkmıştır.
Bir Neolitik dönem yapısı olan Göbekli Tepe, Mezopotamya’da bilinen en eski şehirlerden 5000 yıl, İngiltere’deki Stonehenge’den 7000 yıl ve Mısır Piramitleri’nden 7500 yıl daha eski. Tarihi M.Ö.12000’li yıllara dayanan bu eşsiz bölge, yerleşik hayatın bildiğimizden çok daha önce başladığını ortaya koyuyor.
80 dönümlük bir arazi üzerine kurulan Göbekli Tepe; 10-12 adet, T şeklinde olan ve üzerine hayvan motifleri işlenmiş dikili taşlar ile çevrelenmiş bir alandan oluşuyor. Yuvarlak bir planda dizilen taşların arası taş duvarla örülmüş, taşların kalınlığı ise 1,4 metre, boyları ise 12 metre. Göbekli Tepe’nin merkezinde ise diğerlerine oranla daha uzun iki dikili taş karşılıklı olarak yerleştirilmiştir. Bu taşların boyları 3 ila 6 metre, ağırlıkları ise 40 ila 60 ton arasında değişiyor. Karşılıklı olan taşların, arınmış iki insanı simgelediği düşünülüyor. Dikili taşların büyük bölümünün üzerinde insan, el-kol, çeşitli hayvan resimleri alıyor. Taşlar üzerinde en sık görülen hayvan motifleri ise; boğa, tilki, yaban ördekleri, yaban domuzu, akbaba ve yılan.
Bir kısım arkeolog, figürlerin tapınağı ziyaret eden kabileleri sembol ettiğini iddia etse de bu motifler ile ne anlatılmak istenildiği hala bulunamamıştır. Göbekli Tepe arkeolojik kazıları sırasında, üç boyutlu kabartma şeklinde yapılan betimlemeler de bulunmuştur. Bu betimlemelerden en çok dikkat çekeni, T biçimindeki sütunun yan tarafından aşağıya doğru iner biçimde tasvir edilen aslan kabartmasıdır.
Söz konusu dönemde taşların nasıl taşındığı, nasıl dikildiği ve kabartmaların nasıl yapıldığı bugün hala bilinmiyor. Göbekli Tepe kazı çalışmalarında çalışan arkeologları ve tarih meraklılarını heyecanlandıran da bu bilinmeyenler. Çünkü bu bilinmeyenler gün yüzüne çıktığında insanlık tarihi yeniden yazılabilecek.
Göbekli Tepe’deki kült yapıların tarım ve hayvancılığın başladığı döneme yakın bir zamanda, son avcı grupları tarafından inşa edildiği düşünülüyor. Bu tarihi mekânın M.Ö. 8000’li yıllara kadar inanç merkezi olarak kullanıldığı, daha sonra ise terk edildiği anlaşılmaktadır. Arkeolojik kazılarla ulaşılan bir diğer sonuç, Göbekli Tepe’nin tapınak dışında başka bir amaç ile kullanılmamış olmasıdır. Yapıldığı yıldan tahmini bin yıl sonra, tonlarca toprak ve çakmaktaşlarıyla tamamen gömülen Göbekli Tepe’nin neden gömüldüğü de hala bilinmiyor. Bu tapınağın hiç bozulmadan bugüne kadar kalması ise arkeolog başta olmak üzere herkesi şaşırtıyor.
1995 yılında Şanlıurfa Müzesi başkanlığında ve Alman arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt’in danışmanlığında başlayan kazı çalışmalarının ardından 2007 yılında çalışmaların başkanlığına da Klaus Scmidt getirilmiştir. Kazı çalışmalar yılda iki kere olmak üzere Nisan-Mayıs ve Eylül-Ekim aylarında başlıyor ve her biri 10 hafta sürüyor.
Göbekli Tepe, geçtiğimiz yıllarda UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne de girmiştir.