9 Ocak 2024 Salı

Nutrigenomik

Son yıllarda beslenme alanına olan ilginin artmasıyla beraber besinler ve kalıtsal genler arasındaki ilişki çok daha fazla konuşulmaya başlandı. Özellikle Amerikan Beslenme Derneğinin 2019 yılı toplantısında ortaya çıkan sonuç, daha önce birçok diyetisyen tarafından desteklenen “kişiye özgü beslenme” terimini vurgular nitelikteydi ve farklı bireylerin aynı diyet bileşenlerine aynı tepkiler vermediğini savunuyordu. Nitekim herkes için en iyi sonucu verecek tek bir diyet yaklaşımı da yok. Altında yatan birçok faktör olsa dahi, belirli beslenme planlarının bazı kişilerde oldukça faydası görülürken bazı kişilerde de geçerliliği olmamasının asıl nedeni genetik yatkınlıklarımız olabilir. Çoğu beslenme planı bir bireyin günlük kalori ihtiyacının hesaplanması ve makro-mikro besin ögelerinin doğru oranlarda diyete eklenmesi ile hazırlanır. Bu oldukça doğru bir yaklaşım olmasına rağmen, nutrigenetik ve nutrigenomiklerin açıkladığı doğal bir unsur vardır: bireysel ihtiyaçlar ve tepki… Genetik yapımızın, sağlık ve beslenme ile arasındaki bağlantısını araştıran bu alana ise nutrigenomik deniyor. Nutrigenomik kavramı, 1990 yılında başlatılan İnsan Genom Projesi ile öne çıkmış, günümüzde ise beslenme alanında oldukça ses getirmiş bir alan. Hastalık, gen ve beslenme üçlüsü üzerinde çok sayıda araştırma yapılmasına neden olan bu alan, günümüzde genetik kodumuzun hangi besin maddelerine hangi oranlarda ihtiyacı olduğunu açıklıyor ve sağlıklı yaşamı en iyi şekilde korumaya yardımcı oluyor. Kısacası nutrigenomik ile beslenmeyle ilişkili hastalık riskini etkileyen genler tanımlanıyor ve tanımlanan bu genetik yatkınlıkların altında yatan mekanizmalar çözümlenmeye çalışılıyor. Bunun karşıtı olan ve nutrigenomikler ile sıkça karıştırılan nutrigenetik ise bireyler arasındaki genetik farklılıkların belirli besinlere karşı verdiği cevabı analiz ediyor. Kısaca özetlemek gerekirse nutrigenetik, vücudun genetik yapımıza dayalı olarak besinlere nasıl tepki verdiğini incelerken nutrigenomik, besinlerin genlerimizi nasıl etkilediğini inceliyor. Özellikle tüm dünyada yüksek prevelans ile seyreden obezite ve kalp- damar hastalıkları da nutrigenomik ile önemli derecede ilişkilendirilen hastalıkların başında geliyor. Bunun sebebi hem obezite hem de kalp damar hastalıklarının, diyet de dahil olmak üzere genetik ve çevresel faktörlerin etkileşim mekanizmalarına sahip olması! Bu nedenle, bireyin genetik geçmişinin bilgisine dayanan kişiselleştirilmiş beslenme önerileri, belirli bir diyet müdahalesinin sonuçlarını iyileştirebilir ki bu durum obezite ve kalp-damar hastalıklarını azaltmak için yeni bir diyet yaklaşımını temsil eder. Üstelik obezite, kanser, diyabet gibi hastalıkların gelişimini etkileyen birçok genetik varyasyon tüm dünyada tanımlanmış durumda. Özetlemek gerekirse, genetik farklılıklarımızın beslenme planı ile birleştirilmesine olanak sağlayan nutrigenomik, insanı bir bütün olarak ele alan kapsamlı bir beslenme felsefesinin parçasıdır. Nitekim genlerimiz de tuza ya da şekere karşı ne kadar hassas olduğumuzu, vitamin eksikliklerine olan yatkınlıklarımızı, belirli besinlere intolerans geliştirme olasılığımızı hatta vücudunuzun yaralanmaları onarmada ne kadar etkili olduğunu belirleyebiliyor. Bu durumda beslenme planlarımız ne kadar kişiselse sonucun da bir o kadar iyi olacağını söyleyebiliriz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder